Balık Yemek Depresyonu Engeller mi?

Psikiyatrik hastalıklar arasında en yaygın görülen hastalıklardan olan depresyon dünya
genelinde 350 milyon insanı etkilemektedir.
Dünya sağlık örgütü dünya çapında en acil sağlık sorunlarını sıraladığı listede depresyonu 4.
Sıraya koymuştur. Özellikle kadınların erkeklere göre depresyondan daha fazla etkilendikleri
belirtilmektedir. WHO, depresyonun stres ve kardiyovasküler sistem ile ilişkili
komplikasyonlarından ötürü ölüme yol açan hastalıklar arasında ikinci ve vücut ağı sırada yer
alacağını ileri sürmektedir. Gelişmiş ülkelerde depresyonda olmasına rağmen doğru tanının
konulmadığı veya yanlış tanı konularak antidepresan ilaç tedavisi alanların sayısının fazla
olduğu vurgulanmaktadır. Oysa tedavi edilebilir bir hastalık olan depresyonun ilaç tedavisi ile
birlikte psikoterapiyi destekleyen, bireye özgü tıbbi beslenme tedavisinin uygulanması ayrı bir
önem taşımaktadır. Depresyonlu bireylere uygulanan tedavinin bir parçası olarak aldıkları
antidepresan ilaçların iştah ve vücut ağırlığında artışa neden olduğu görülmektedir. Özellikle
son yıllarda depresyonla ilişkilendirilen beslenme yetersizlikleri ve aynı zamanda
depresyondan korunmada ve tedavisinde etkin olan bazı makrobesin öğeleri, vitamin ve
minerallerin varlığı dikkat çekicidir. Depresyonlu bireylerde ortaya çıkan olumsuz
semptomların iyileştirilmesi amacıyla bireylere uygulanacak olan tıbbi beslenme tedavisi ayrı
önem taşımaktadır.
Depresyon ilgi ve keyif kaybı, kendini yorgun ve suçlu hissetme veya daha az değerli görme,
bozulmuş iştah ve uyku durumu, kötü konsantrasyon ve üzüntü haliyle karakterize olup kalıcı
ve yinelenebilir mental bir hastalıktır. Depresyon durumu, bireylerde günlük hayatla başa
çıkmada ve okul ile iş performanslarında olumsuz etkilere neden olmaktadır. Hastalığın en
şiddetli hali ise bireyi intihara sürükleyebilmektedir.
DSM-V’e göre majör depresif bozukluk tanısı için, en az 2 hafta süre ile hemen her gün ve
günün büyük bir kısmında depresif duygudurum bozukluğu ve normal etkinliklere karşı
belirgin derecede ilgi kaybı veya zevk alamama semptomlarından en az birinin varlığı;
bunların yanında iştah değişikliği, uyku düzeninde değişme, bitkinlik ve enerji kaybı,
değersizlik ya da suçluluk duygusunun varlığı, düşünceleri belli bir konunun üzerine
yoğunlaştıramama veya kararsızlık, tekrarlayan ölüm düşünceleri, intihar planları ya da
girişimi semptomlarından en az dördünün olması gerekmektedir.
Depresyon dünya nüfusunun %21’ini etkilemektedir.
Hastalığın etiyolojisinde genetik, biyolojik ve psikolojik etmenler rol oynamaktadır.
Sıklıkla enerji ve vücut ağırlığı kaybı, konsantrasyon güçlüğü, iştahsızlık, uyku sorunları, ilgi
kaybı, etkinliklere başlamakta güçlük çekme, öznel ajitasyon hissi, düşüncelerin yavaşlaması,
kararsızlık, öz yıkım düşünceleri, ağlamaklı olma, davranışlarda yavaşlama, irritabilite ve
umutsuzluk gibi belirtilerden yakınırlar.
Depresyon tedavisinde monoamin oksidaz inhibitörleri, seçici noradrenerjik ve dopamin geri
alım inhibitörleri olmak üzere antidepresif ilaçlar kullanılmaktadır. Kullanılan ilaçların intihar
riski, uyku bozukluğu, hipotansiyon, lökopeni, konstipasyon, kusma, ürtiker, vücut ağırlığında
artış ve bu artışa bağlı olarak da kardiyovasküler sağlık ve glikoz metabolizmasında olumsuz
etkiler oluşturduğu bilinmektedir. Özellikle trisiklik antidepresanların kullanımına bağlı

olarak iştah artışı ve karbonhidratlı besinleri tüketme isteğinde ve beraberinde vücut
ağırlığında artış gözlemlenir. Bu yüzden doz ve yeterli kullanma süresinin ayarlanması çok
önemlidir.
Depresyon ve beslenme birbirini karşılıklı etkilemektedir. Çünkü depresyon bireylerin besin
alımını etkilerken, besin alımı da depresyon riskini etkilemektedir. Yeterli ve dengeli
beslenme, mental sağlığın korunması ve depresyonun önlenmesi açısından önemlidir.
Özellikle psikiyatrik hastalıklarda beslenme yetersizliklerine bağlı olarak bazı besin öğeleri
yetersizliği görülmektedir. Bireyde beslenme yetersizliklerinin düzeltilmesiyle beraber
hastalığın tedavisinde kullanılan ilaçların etkinliği artırılmış olacaktır.
Depresyon iştah durumunu etkilemektedir. Buna bağlı olarak bireylerde vücut ağırlık artışı
ve/veya kaybı görülmektedir.
Artmış basit şeker tüketimiyle depresyon arasında sıkı ilişki bulunmaktadır. Altı ülkenin
katıldığı kesitsel bir çalışmada, şeker tüketimiyle depresyon görülme durumunun pozitif
ilişkili olduğu belirtilmiştir.
Depresyonlu bireylerde C,B1,B3,B6,B12 vitaminleri ve folat, çinko ve selenyum gibi
minerallerin yetersizlikleri görülmektedir.
Toplum çalışmalarında daha az balık tüketen ve kanda omega-3 yağ asidi düzeyleri düşük
olan bireylerde depresyon görülme sıklığı daha fazladır. Bazı klinik çalışmalarda depresyon
tedavisinde yalnız veya antidepresan ilaçlarla birlikte omega-3 yağ asidi kullanımıyla
hastalıkta iyileşmenin olduğu gözlenmiştir. Omega-3 yağ asitlerinden (EPA,DHA) zengin
balıkları fazla miktarda tüketen eskimolarda, çok fazla değişen çevresel faktörlere rağmen
depresyon görülmemektedir. Fazla balık tüketimiyle depresyon arasında %84 düzeyinde
korelasyon olduğu gösterilmiştir.
B vitaminleri ve depresyon arasındaki ilişki santral sinir sisteminde monoamin metabolizması
üzerine doğrudan olan etkileriyle açıklanmaktadır.
Folat yetersizliğinin en yaygın nöropsikiyatrik belirtisi depresyondur. Depresif hastaların
%35’inde folat yetersizliği olduğu saptanan bir çalışmada folatın elimine edildiği diyette
depresyon semptomlarının arttığı, buna karşın diyetin folattan zenginleştirildiği durumlarda
ise iyileşmenin olduğu görülmüştür.
Depresif bireylerde aynı zamanda B12 vitamini düzeylerinin düşük olduğu bildirilmiştir. B12
vitamini alımı yüksek olan kadınlarda depresyon prevelansının da düşük olduğu bildirilmiştir.
B6 vitamini triptofan ve serotonin yolunda kofaktör olarak bulunan bir vitamindir. Bu
rolünden dolayı depresyonla ilişkilendirilmektedir.
D vitamini düzeyleri düşük olan bireylerin depresyon geçirme durumlarının daha yüksek
olduğu belirtilmektedir. Serum D vitamini düşük olan bireylere bir yıl boyunca D vitamini
takviyesi yapılmıştır ve çalışmanın sonunda destek yapılan bireylerin depresyon düzeyinin
daha düşük olduğu belirtilmiştir.
Triptofan seviyelerindeki azalmalar seratonin seviyesinde de azalmaya neden olmaktadır.
Buna bağlı olarak duygudurumda değişiklikler gözlenmektedir.

Demir yetersizliği olan bireylerde depresyon sıklığının belirgin şekilde daha yüksek olduğu
belirtilmiştir.
Selenyum yetersizliğine bağlı olarak depresyon durumunun daha kötüye gittiği
belirtilmektedir. Özellikle majör depresyonlu hastalarda immun fonksiyonu bozabilmektedir.
Depresif semptomların düşük selenyum alan bireylerde, yüksek olan bireylere göre daha sık
görüldüğü belirtilmiştir.
Kahve ve çay tüketiminin depresyonla ilişkisi çelişkilidir. Erkeklerde çok fazla kahve
içenlerin, hiç içmeyenlere göre %70 daha az depresyon riski taşıdığı belirtilmiştir. Kadınlarda
ise günlük 4 kupadan fazla kahve tüketenlerde hiç içmeyenlere göre %20 daha düşük
depresyon görülme riski olduğu belirtilmiştir.
Yeşil çayda bulunan theanin aminoasidinin antidepresan etkileri olduğu belirtilmektedir.
Depresyonda genel beslenme önerileri;
Öğünler düzenli tüketilmeli az ve sık beslenilmelidir
Zeytinyağı, kanola yağı ve fındık yağı tercih edilmelidir
Trans yağ alımı azaltılmalıdır
İşlenmiş ve paketli besinler diyetten çıkarılmalıdır
Bol miktarda sebze, meyve ve kurubaklagil tüketilmelidir
Tam tahıl ürünleri ve yağlı tohumlar tüketilmelidir
Kırmızı et, balık, deniz ürünleri, yumurta, süt, az yağlı peynir ile kaliteli protein alımı
sağlanmalıdır
Haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir
1.5-2 lt su tüketimi sağlanmalıdır
Anksiyete durumunda kafein alımından kaçınılmalıdır
Alkol tüketilmemelidir

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir